Mesele, insanları pazartesi geceleri sokağa çıkmaktan alıkoyan, salı sabahları dost meclislerinde konuşturdukça konuşturan bir dizi yapmak... "Ezel" reyting matematiğine göre kurulan, kurgulanan bir dizi değil. Onun kendi felsefesi var. Ne bileyim, mesela jeneriğin, dizinin ortasında girmesi bile enteresan... Diziyi çekici kılan en büyük etken ise her türlü sürprize açık olması... Tam, "Bu adam bitti artık" dediğiniz anda karşınıza bambaşka bir entrika çıkıyor. Televizyon karşısındaki izleyici "sürpriz" bekler. Sonu başından belli hikayeler, "beylik" diyaloglar, insanda hep başka kanala geçme, yeni maceralar arama arzusu uyandırır. İşte "Ezel" buna asla izin vermiyor ve sürpriz bekleyen izleyiciyi adeta ekran başına mıhlıyor. Ben bir dizinin "etkisini" ölçmek için sadece reyting rakamlarıyla yetinmem. Sokaktaki insan diziyi konuşuyor mu, en çok ona bakarım. Bizim gazetenin altıncı katında pek çok cep telefonu "Ezel"in jenerik müziğiyle çalıyor. Hatta Sinan Özedincik'in telefonu çaldığında, "Ezel"in müziğiyle birlikte Ramiz Dayı'nın "Telefona baksana kardeş" cümlesi duyuluyor... Ben "fenomen" diye buna derim kardeş!..
Çok Güzel Hareketler
Aşk, sevgi, saygı, vefa konusunda yılın en güzel hareketleri iki futbolcudan geldi. Birincisi; sevgilisi Sinem Kobal'ın film galasına katılamadığı için ona ve arkadaşlarına sinema salonu kapatarak, romantik bir jest yapan Galatasaraylı Arda Turan'dı. Kimileri Arda'yı "görgüsüzlükle" suçlasa da bana göre bu, yılın en güzel aşk hareketlerinden biriydi. İkinci muhteşem figür ise eski futbolcu Metin Tekin'den geldi. "Sarı Fırtına" lakaplı oyuncu, ayrıldığı eşi Şevval Sam'ın "sorumsuz anne" olarak nitelendirilmesine karşı çıktı. Çiftin 13 yaşındaki oğulları Tarık Emir'in nargileli pozlarının medyaya yansıması üzerine suçlanan Şevval Sam'a sahip çıkan Metin, "Şevval sorumsuz bir anne değildir. Zaten oğlumun nargile içmesi mümkün değil. Çünkü alerjik astımı var. Olay, sorumsuz anne nitelemesine getirilmek isteniyor. Şevval asla öyle bir anne değildir" dedi. Magazin ünlülerinin ayrılır ayrılmaz tüm mahremiyetlerini sayıp, döktükleri ve birbirlerine ağza alınmayacak hakaretlerde bulundukları şu günlerde Metin'in, çocuğunun annesine sahip çıkması, alkışlanacak bir hareketti. Eskiden futbolcular bilgisiz, görgüsüz, kaba saba insanlar olarak nitelenir ve entelektüeller tarafından adeta "ikinci sınıf vatandaş" muamelesi görürlerdi. Arda ve Metin'in son davranışları, futbolcuları aşağılayanlar için müthiş bir ders oldu.
Nilgün'ün gecikmiş isyanı
Önceki gece ailesi ve dostlarıyla birlikte merhum Aysel Gürel'i andık. Beşiktaş Belediye Başkanı, sanatçı dostu İsmail Ünal'ın katkılarıyla Akatlar Kültür Merkezi'nde gerçekleşen "Ustalara Saygı" gecelerinin belki de en görkemlisi, Aysel Gürel için olanıydı. Gece boyunca kulisteydim. Son derece duygusal anlara tanık oldum. Sahnede şarkısını güçlükle okuyabilen Sezen Aksu'nun arkada nasıl katıla katıla ağladığını gördüm. Allah, hepimizden geriye böyle yüce sevgiler bıraksın. Ama gecede, Aysel Gürel'in o çılgın, renkli dünyasına yakışan neşeli anlar da yaşanmadı değil. Gecenin sunucusu Nilgün Belgün, "Biz Aysel'le aynı erkeklere aşık olduk hep" diyerek, sahneye bir dönem büyük aşk yaşadığı, aynı zamanda Aysel Gürel'in de hayranı olduğu Atilla Atasoy'u çağırdı. Atasoy, seslendireceği şarkıyı o dönem aşık olduğu Nilgün Belgün için yaptığını, sözlerini ise Aysel Gürel ile beraber yazdığını açıkladı. Belgün, şakayla karışık isyan etti: "Ay, ikisinin oturup benim için yazdıkları şarkıya bakar mısınız? Adı, Farzet ki Ben Seni Hiç Tanımamışım... Yaza yaza bunu mu yazdınız benim için?" Aysel'in gidişiyle birlikte, paletimizdeki en canlı rengi de yitirdik... O nedenledir ki, ben ne zaman gökkuşağı görsem, "Hah, tamam, bizim deli Aysel bulutların üzerinde yine kendine saç rengi seçiyor" diye geçiririm içimden...
Telefona sığar mı?
Maç yayınları artık cep telefonunuzda. Tüm dünyada uygulanan sistem Türkiye'de de uygulamaya sokuldu. Ama uygulamanın verimli olabilmesi için maç yayını yönetmenlerine de iş düşüyor. Zira küçücük cep telefonu ekranında gol görüntüsünü seçebilmek çok zor. Bu nedenle yönetmenler, daha yakın plan çalışmak zorundalar. Bazı pozisyon tekrarlarını ise "detay planda" vermeliler. Gelin görün ki, sanal reklam uygulamaları yüzünden bizim maçların yüzde 70'lik bölümü pilot kameradan veriliyor, ki tribüne yapıştırılan sanal reklama yer açılabilsin. Özellikle TRT'nin yayınladığı Ziraat Türkiye Kupası maçları sırasında reji en olmadık anlarda pilot kameraya kesti. Sahanın diğer ucunda kart itirazları, kavgalar, tartışmalar yaşanırken, ya da top oyuna girmişken bizler boş orta sahayı ve ona bakan tribünleri izlemek zorunda kaldık.
Pasta yesinler!
Geçen hafta "Yemekteyiz" yarışması çok ilgi gördü. Her ne kadar yarışmacı olan güzel hanımları daha sonra dizilerde oyunculuk yaparken izlediysek de, programdaki burnu büyük haller ve inanılmaz diyaloglar izleyiciyi ekran başına topladı. Yarışmacıların neredeyse hiçbir şey yememeleri, (Onu yemem, bunu yemem, ondan tiksinirim, şundan ağzıma sürmem) milletin bir lokmaya muhtaç olduğu şu günlerde ekran başındakileri çıldırtmaya yetti. Hele o sahte gurme halleri yok mu? Sanırsınız, her gece Buckingham Sarayı'nda York Düşesi ile karşılıklı kadeh kaldırıyorlar Çatalın üzerinde su lekesi, bıçağın üzerinde çizik varmış. Bu ne cüret? Utanmasalar "Ev sahibinin tez kellesi vurula" diyerek, Bostancıbaşı'nı çağıracaklar...
Azerice'nin oyunu
Müjdat Gezen, "Disko Kralı"nda anlattı. Bir dönem tiyatro organizasyonu için Haldun Dormen ile beraber Bakü'ye gitmişler. Otele geldiklerinde Azeri rehber şöyle demiş: "Hamınızı dördüncü kademede düzeceğim..." Haldun Dormen irkilmiş, "Ay olur mu canım öyle şey" filan demiş. Meğer rehber, "Hepinizi otelin dördüncü katına yerleştireceğim" demek istiyormuş!..
İki ters bir düz Rasim
Rasim Öztekin'i "Deryalı Günler"de elinde şişlerle örgü örerken görünce çok şaşırdım. Adamla yıllarca aynı okulda okuduk, böyle bir yeteneği olduğunu bilmiyordum. Hoş, o zamanlar birlikte kızların başına az çorap örmemiştik ama bizimki "simgesel" bir eylemdi. Meğer Rasim kardeşim, haroşo konusunda uzmamış. Hatta ilmeği sol eliyle tersten attığı için Derya Baykal'dan büyük övgü bile aldı. Tabii espriyi patlatmadan da duramadı: "Ben bu işin ihtisasını yurtdışında yaptım. Galatasaray Lisesi'ni ve Basın Yayın'ı bitirdikten sonra Avrupa'da Yüksek Örgü Lisansı yaptım..." Bu arada bir izleyicinin örüp, gönderdiği minik şala, Derya Baykal bir de isim taktı: "Küresel Isınma Şalı..." Nedenini de şöyle açıkladı: "Hani hanımlar bazı dönemlerinde önce ısınıp, sonra sıcaklar ya, işte o zaman bunu omzunuza alıp, bir anda atmanız çok kolay oluyor. Ben bu döneme hanımların küresel ısınma dönemi diyorum." Bizim Rasim son noktayı koymakta gecikmedi: "Şuna menopoz şalı desene kısaca..."
Gaf kürsüsü
Okurumuz Demir Bükrüoğlu, görünce gözlerine inanamamış: "İhanet" dizisinde Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü önünde bomba patlıyor. Yaralanan Emir'i, bir polis, ekip otosuna atıp, siren çala çala hastaneye yetiştiriyor. Peki hangi hastanenin hangi bölümüne dersiniz? Karşı yakadaki, Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne...
Ne demiş?
"Disko Kralı"nda konuklardan Günel, "Sabun mu duş jeli mi?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Kesinlikle duş jeli... Çünkü sabun pırt diye kayıyor!.."
Zap'tiye
İzdivaç programlarının sunuş bölümünde eş arayanların boyları, kiloları, talepleri ve işlerinin yazıldığı "künyeleri" yer alıyor. Maşallah neredeyse hepsi bir meslek sahibi. Emlakcı, sekreter, işçi, teknisyen v.s... İyi de sabah-akşam stüdyoda olduklarına göre işe ne zaman gidiyorlar ki?